Перевод: с турецкого на все языки

со всех языков на турецкий

kan oturmak

  • 1 kan

    кровь (ж)
    * * *

    kan gelmek — кровото́чить

    kan gitmek — а) кровото́чить ( о прямой кишке); б) быть оби́льной ( о менструации)

    kan kaybetmek — теря́ть кровь

    kan oturmak — образова́ться (о синяке, гематоме)

    kan tükürmek — ха́ркать кро́вью

    kan zehirlenmesi — зараже́ние кро́ви

    ••

    kanı kanla yumazlar, kanı suy ile yurlar — посл. кровь кро́вью не смыва́ют, кровь отмыва́ют водо́й

    - kan akıtmak
    - kan akmak
    - kan alacak damarı bilmek
    - kan başına
    - kan beynine beynine sıçramak
    - kan başına çıkmak
    - kan boğmak
    - kana boyamak
    - kan çanağı gibi
    - kan çekmek
    - kan çıkmak
    - kanına dokunmak
    - kanı donmak
    - kan dökmek
    - kanına ekmek doğramak
    - kanını emmek
    - kanına girmek
    - kan gövdeyi götürmek
    - cephelerde kan gövdeyi götürürken...
    - kan gütmek
    - kanı ısınmak
    - kan istemek
    - kanını içine akıtmak
    - kanı kaynamak
    - kanını kaynatmak
    - kanı kurumak
    - kanını kurutmak
    - kan kusturmak
    - kan olmak
    - aralarında kan olmak
    - kanıyle ödemek
    - kanı pahasına
    - kan revan içinde
    - kan a susamak
    - kan ına susamak
    - kanı temizlenmek
    - kan tere batmak
    - kan tere içinde
    - kan ter içinde kalmak
    - kan tutmak
    - kanını yerde koymak

    Türkçe-rusça sözlük > kan

  • 2 kan

    1. blood. 2. hem-, hemo-, hemi-, haem-, haemo-. 3. hemic, hematic. 4. lineage, family. -ı ağır 1. dull and boring by nature. 2. sluggish by nature. - ağlamak to shed tears of blood, be deeply distressed. - akçesi blood money, wergeld. - akıtmak 1. to sacrifice an animal. 2. to shed blood. - akmak for blood to be shed. - akmaksızın without bloodshed. - akrabalığı blood relationship, consanguinity. - aktarımı blood transfusion. - aktarmak /a/ to give (someone) a blood transfusion. - alacak damarı bilmek to know where to turn for help. - alma med. bloodletting. - almak /dan/ to take blood (from), bleed. - aramak to be out for blood. - bağı blood tie. - bankası blood bank. - basımı path. congestion. - basıncı blood pressure. - basıncı yüksekliği high blood pressure, hypertension. - başına sıçramak/- beynine çıkmak/vurmak to get or have one´s blood up, see red, blow one´s top. - boşalmak to hemorrhage. -a boyamak/bulamak /ı/ to wreak carnage in (a place). -a boyanmak/bulanmak to be covered with blood. -ı bozuk corrupt or evil by nature. - cisimciği blood corpuscle. - çanağı gibi bloodshot (eyes). - çekme med. dry cupping. -ı çekmek /a/ to resemble (a parent) (in looks and in character). - çıbanı boil, furuncle. - çıkar. Blood will flow./There will be a big fight. - çıkmak for blood to be spilled. - dalgası rush of blood to a part of the body, flush. - damarı blood vessel. - davası blood feud, vendetta. - değiştirme med. exchange transfusion. -ı dindirmek to stanch blood. -ına dokunmak /ın/ to make (one´s) blood boil. - dolaşımı/deveranı circulation of the blood. -ı donmak to be shocked, be horrified. - dökmek to shed blood. - dökücü bloodthirsty. -ına ekmek doğramak /ın/ 1. to be glad that one has caused (another´s) death. 2. to benefit by having caused (another´s) misfortune. -ını emmek /ın/ to exploit (someone) unmercifully. - gelmek to bleed. -ına girmek /ın/ 1. to have (someone´s) blood on one´s hands. 2. to deflower (a girl). 3. to damage, destroy. - gitmek /dan/ to bleed (while defecating or menstruating). - gövdeyi götürmek for much blood to be shed, for many people to be killed. - grubu blood group, blood type. - gütme blood feud, vendetta. - gütmek to seek blood vengeance, engage in a vendetta. - hücresi blood cell. -ı ısınmak /a/ to warm to, feel affectionate or sympathetic towards (someone). -ını içine akıtmak/-ı içine akmak to hide one´s sorrows. - iğnesi hypodermic injection of blood-building medicine. - istemek to be out for blood, want blood revenge. - işeme hematuria. -a kan! Blood for blood!/Death to the murderer! -a kan istemek to want blood revenge. -ı kanla yıkamak to exact blood revenge. - kardeşi blood brother. - kaybetmek to lose blood. - kaybı loss of blood. -ı kaynamak 1. to be full of beans, be full of pep. 2. /a/ to feel a sudden rush of affection for (someone). -ları kaynaşmak to come to like each other very quickly, become good friends in no time. - kesici styptic, hemostatic. - kırmızı blood-red, crimson. -ı kurumak to be exasperated. -ını kurutmak /ın/ to exasperate, vex. - kusmak 1. to vomit blood. 2. to be extremely pained or grieved. - kusturmak /a/ to oppress unmercifully. - kusup kızılcık şerbeti içtim demek to hide one´s sufferings from others. - lekesi blood stain. - merkezi blood transfusion center. - muayenesi law blood test (to determine paternity). - nakli blood transfusion. - olmak for murder to take place. (aralarında) - olmak to be involved in a blood feud. -ında olmak to run in the blood of, be in one´s blood. - oturmak /a/ to have a subcutaneous hemorrhage. - oturması subcutaneous hemorrhage. -ıyla ödemek /ı/ to pay with one´s life (for). -ı pahasına at the cost of one´s life. - pıhtılaşması blood coagulation. - portakalı blood orange. - revan içinde 1. bleeding profusely. 2. covered with blood. -ı sıcak outgoing, friendly, warm, sociable. -ı soğuk unsociable, reserved, cold. -ı sulanmak to

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > kan

  • 3

    1.
    1) врз. вну́тренность, вну́тренняя часть (чего-л.)

    evin içi — вну́тренняя часть до́ма

    2) внутренняя часть, заключённая в твёрдую оболочку: сердцеви́на, ядро́

    ağaç içi — ядро́ древеси́ны

    badem içi — минда́лина

    ekmek içi — мя́киш

    3) начи́нка, фарш

    kabak içi — начи́нка для кабачко́в

    4) вну́тренности, нутро́, утро́ба

    içi bulanmak — мути́ть, испы́тывать тошноту́

    5) се́рдце, душа́, духо́вный мир ( человека)

    içim ferah — на душе́ у меня́ ра́достно

    içimde bir heyecan vardı — у меня́ на душе́ бы́ло ка́к-то неспоко́йно

    içime bir şüphe düştü — в меня́ вкра́лись сомне́ния

    6) то, что совершается в пределах чего-л.

    şehir içi haberleşme — внутригородска́я перепи́ска

    aile içi ilişkiler — внутрисеме́йные отноше́ния

    7) разг. содержа́ние
    2.
    1) врз. вну́тренний

    iç avlu — вну́тренний двор

    iç kapı — вну́тренняя дверь

    2) ни́жний, нате́льный ( о белье)
    3.
    в функции служ. имени

    içine — в, во что, внутрь чего

    - içinden
    ••
    - içini açmak
    - içi almıyor
    - içine almak
    - içine atmak
    - içi bayılmak
    - içini boşaltmak
    - içi cız etti
    - içi çekmek
    - içine çekmek
    - içini çekmek
    - iç çekmek
    - iç geçirmek
    - içi çıfıt çarşısı
    - içinden çıkmak
    - içini çürütmek
    - içi daralmak
    - içi dayanmamak
    - içine dert olmak
    - içi dışı bir
    - içi dışına çıkmak
    - içine doğmak
    - içine dokunmak
    - içini dökmek
    - içinde duymak
    - iç etmek
    - içine etmek
    - içi ezilmek
    - içini ezmek
    - içinden geçirmek
    - içi geçmek
    - içinden geçmek
    - içinden gelmek
    - iç gıcıklamak
    - içi gitmek
    - içine hüzün çökmek
    - içim ısınıyor
    - içi içine geçmek
    - içine işlemek
    - içi içine sığmamak
    - içi içini yemek
    - içi kabul etmemek
    - içi kalkmak
    - içi kabarmak
    - içi kan ağlamak
    - içinden kan gitmek
    - içine kapanmak
    - içi kararmak
    - içi kazınmak
    - içi kıyılmak
    - içinden bir şeyler kopmak
    - içine kurt düştü
    - içini kemirmek
    - içini kurt yemek
    - içinden okumak
    - içini okumak
    - içine oturmak
    - içine öyle gelmek
    - içi paralanmak
    - içi parçalanmak
    - içi parça parça olmak
    - içim rahat değil
    - içini sarmak
    - içine sıçmak
    - içi sıkılıyor
    - içini sıkmak
    - içi sızlamak
    - içi burkulmak
    - içine sokacağı gelmek
    - içi sürmek
    - içine tükürmek
    - içi yağ bağlamak
    - içinin yağı erimek
    - içini yakmak
    - içi yanmak
    - içinden yanmak
    - içini yemek
    - içinde yüzmek
    - para içinde yüzüyor

    Türkçe-rusça sözlük >

  • 4 yürek

    "1. heart. 2. courage, stoutheartedness, guts. 3. pity, compassion. 4. heart, heartstrings, emotions. 5. prov. stomach, belly. -ten very sincerely, from the heart, from the bottom of one´s heart. -ler acısı heartbreaking, heart-rending. -i ağzına gelmek for one´s heart to leap into one´s mouth/miss a beat/skip a beat. -i atmak 1. for one´s heart to beat. 2. for one´s heart to pound with excitement. -i bayılmak to be very hungry, be caving in. -i cız etmek/cızlamak to be suddenly overwhelmed by a flood of pity or compassion. - çarpıntısı 1. palpitation of the heart. 2. agitation, anxiety. -i çarpmak 1. for one´s heart to palpitate. 2. for one´s heart to pound with excitement. -i dar impatient; restive, fidgety. -i dayanmamak /a/ to be unable to bear, be unable to stand. -i delik troubled. -ine dert olmak /ın/ (for something) to be a source of pain and regret for (someone). -i dolu (someone) whose heart is full of bitterness over an old insult or wrong. -i ezilmek 1. to be very moved, for one´s heart to be wrenched. 2. to be very hungry, be caving in. -i ferahlamak to feel relieved, breathe easily, breathe freely. -i geniş carefree, happy-go-lucky, easygoing. -i hop etmek/hoplamak for one´s heart to miss a beat, for one´s heart to leap into one´s mouth; (for someone) to get a fright, have a fright. -ine inmek 1. (for a great sadness) to kill someone, deal someone a mortal blow. 2. to die then and there. 3. (for a sad event) to make someone suffer grievously, hit someone very hard. -ine işlemek /ın/ to wound or hurt (someone) deeply, cut (someone) to the quick. -i kabarmak 1. to feel sick at one´s stomach, feel nauseated. 2. for one´s heart to feel heavy; (for someone) to feel a tightness in one´s chest (owing to extreme sadness or suffering). -i kaldıramamak /ı/ to be unable to stand, be unable to bear (something). -ini kaldırmak /ın/ to make (one´s) heart miss a beat, give (one) a sudden fright. -i kalkmak to get excited or agitated, for one´s heart to begin to pound with excitement or agitation. -i kan ağlamak to be deeply grieved. -ine kar yağmak /ın/ to feel pangs of jealousy or envy. - karası 1. regret felt for a crime or misdeed one has committed. 2. crime or misdeed. -i kararmak to be beset by a feeling of pessimism or hopelessness, lose heart. -i katı hardhearted. -i katılmak for one´s heart to feel so tight that one can´t breathe easily (after weeping). - katılığı hardness of heart, hard-heartedness. -i kopmak to be stricken with a sudden, very sharp pain. -ine oturmak /ın/ 1. to plunge (someone) into deep sadness. 2. to affect one deeply, work its way into one. -i oynamak for one´s heart to miss a beat, for one´s heart to leap into one´s mouth; (for someone) to get a fright, have a fright. -i parçalanmak/parça parça olmak for one´s heart to be wrenched (upon seeing something sad). -i pek 1. hardhearted. 2. fearless, stouthearted. -ini pek tutmak to be brave, keep up one´s courage. -i rahatlamak to feel relieved, breathe easily, breathe freely. - Selanik /da/ coward, chicken: Onda yürek Selanik! He´s a chicken!/He´s chicken-livered! -i serinlemek to feel a bit less sad. -i sıkılmak to feel depressed or bored. -i sızlamak to be very moved (by a pathetic sight). -ine (soğuk) su serpilmek to alleviate (one´s) sadness, anxiety, or depression; to make (one) feel better, lighten or gladden (one´s) heart. -i şişmek to feel very weary, bored, or depressed (after having endured something for a long time). -i tükenmek/- tüketmek to wear oneself out (trying to explain something). - vermek /a/ to give (someone) courage, embolden. -i yağ bağlamak to feel very pleased (about), feel as pleased as Punch (about). -inin yağı erimek to be very sad or upset. -i yanık 1. (someone) whose heart is heavy with sorrow or anguish. 2. (someone) who´s been smitten by a disaster or calamity. -i yanmak/-ine od düşmek 1. to be deeply grieved, feel deep grief. 2. to feel very sorry. 3. to be smi

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > yürek

См. также в других словарях:

  • kan oturmak — (vücudun bir yerine) bir damarın çatlamasıyla sızan kan, dokular arasına akıp kalmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kan — is. 1) Atardamar ve toplardamarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan plazma ve yuvarlardan oluşmuş kırmızı renkli sıvı Cebinden çıkardığı mendille ellerine bulaşan kanları silerek haykırdı. Ö. Seyfettin 2) mec …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • — is. 1) Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir. Ç. Altan 2) Oyuk şeylerin boşluğu 3) Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta Tahtanın içi… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Liste Swadesh Du Turc — Liste Swadesh de 207 mots en français et en turc. Sommaire 1 Présentation 2 Liste 3 Voir aussi 3.1 Bibliographie …   Wikipédia en Français

  • Liste Swadesh du turc — Liste Swadesh de 207 mots en français et en turc. Sommaire 1 Présentation 2 Liste 3 Voir aussi 3.1 Bibliographie …   Wikipédia en Français

  • Liste swadesh du turc — Liste Swadesh de 207 mots en français et en turc. Sommaire 1 Présentation 2 Liste 3 Voir aussi 3.1 Bibliographie …   Wikipédia en Français

  • Turc (liste Swadesh) — Liste Swadesh du turc Liste Swadesh de 207 mots en français et en turc. Sommaire 1 Présentation 2 Liste 3 Voir aussi 3.1 Bibliographie …   Wikipédia en Français

  • baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • taş — is. 1) Kimyasal veya fiziksel durumu değişiklikler gösteren, rengini içindeki maden, tuz ve oksitlerden alan sert ve katı madde Kireç taşı. Oltu taşı. 2) sf. Bu maddeden yapılmış, bu maddeden oluşmuş 3) Bazı yerlerde ve işlerde kullanılmak için… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yürek — is., ği, anat. 1) Kalp 2) Bir kimsenin ruhsal yönü, gönül Fazıla Hanım ın elleri terliyor, yüreği sarsılıyordu. S. F. Abasıyanık 3) Kupa (I) 4) mec. Herhangi bir şeyden çekinmeme, korkmama, yüreklilik, korkusuzluk, cesaret Bu iş yürek ister. 5)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»